Başyazılar Kutsal Topraklar - Aralık 2009

Ben sık yazmayı seven biri değilim.  Daha doğrusu laf aramızda kalsın, bu konuda yeteneklerimin sınırlı olduğunu düşünüyorum.  Sevgili hocamıza “alo” dedim.  Bizi kırmadı ve bize “biliyorsun ben geçen yıl kutsal toprakları hac farizasını yerine getirmek üzere ziyaret ettim.  Bazı düşüncelerim vardı.  Bu yıl hacdan dönen bazı arkadaşlarla da bir görüşmem oldu.  Farklı görüşler ortaya çıkıyor.  Ben size parça parça olan düşüncelerimi göndereyim.  Siz düzenleyip yayınlayabilirsiniz” dedi.  Biz de “sağ olun hocam, Allah razı olsun” dedik. Düzenlemeyi yaptık ve sizleri sunuyoruz.

“Haccı farklı şekilde tanımlayanlar var.  Ben haccı, “fiziki şartların yetersiz, iklimin sert olduğu bu özel topraklarda geçen duygu yüklü bir dönem, insan hayatının en faziletli ve anlamlı bir ibadeti” olarak tanımlarım.   Sanki bu şartlardan birinin değişmesi halinde yapılacak ibadetin eksik olacağını düşünürüm.  Bu nedenle, efendimiz Hz. Muhammed’in yaşadığı şartlara uygun bir ortamda bu ibadetin yapılmasının gerekliliğine inanmışımdır.

Zengin Suudi krallığının bu şartların değişimi konusunda yapacağı her teşebbüse karşı çıkarım. Nitekim bu anlayış o mübarek toprakları bu hale getirmiştir. Kâbe’ye birkaç dakikalık yürüme mesafesindeki çok yıldızlı oteller bunun ürünüdür.  Ancak ibadetin lafzına zarar vermeden yapılacak teknolojik katkılara açığım.   Yapılacak teknolojik uygulamaların, hacılar arasındaki hayat standardı farkını ortadan kaldıracak veya farkı mümkün olduğunca en düşük seviyeye indirmek yönünde olmasını arzu ederim.

Her yıl resmi olarak yaklaşık 3-3.5 milyon kişi hac ibadeti için bu kutsal topraklara gelebiliyor.  Bu kapasitenin önümüzdeki 10 yılın sonunda 10 katına çıkartılabileceğini düşünüyorum. “Hocam hem bazı şartlar korunsun, hem hacı sayısı 30 milyon kişi-yıla çıkartılsın diyorsunuz.  Bu nasıl olacak?” diye sorarsanız, bunu uygun bir şekilde sizlere anlatmaya çalışacağım.

Hac ibadetinin Hicaz bölgesinde iki temel ayağı vardır.   Birincisi Peygamber efendimizin hicret ettiği ve peygamber olarak uzun yıllar yaşadığı Medine şehri.   İkincisi ise Kâbe-i -şerif’in bulunduğu, Peygamber efendimizin doğduğu, peygamberliliğinin müjdelendiği, Arafat, Müzdelife, Mina gibi ibadet alanlarını ihtiva eden Mekke şehri. 

Medine ile ilgili sorunlar, özellikle imar ve şehirleşme ile ilgili olanları, daha az ve çok daha kolay çözülebilir durumdadır.  Ancak Mekke öyle değildir.  Mekke, dağlar arasına kurulmuş bir vaha şehridir.  Üzüntüyle belirtmek gerekiyor ki; bu şehirde her şey birbirine girmiştir.   Uzun vadedeki hedefi (–ki 30-35 milyon hacı-yıl) karşılayabilmek için bazı radikal tedbirlerin alınması gerekir.  Bunları, ana başlıkları ile aşağıda özetlemeye çalışacağım.

  • Sınırları Peygamber efendimiz tarafından çizilmiş Haram bölge bütünüyle boşaltılmalıdır.  Bu bölge içinde yer alan tüm dini ve tarihi önemi olmayan yapılar (ev, otel, işyeri gibi) yıkılmalıdır.  Bu bölge içinde ulaşım yürüme yolu mesafesinde tali istasyonları da ihtiva eden metro ile sağlanmalıdır.
  • Mekke bölgesinde konaklama ve diğer ihtiyaçlarını temin etmek amacıyla daha özel tasarımların dikkate alındığı yeni bir şehir oluşturulmalıdır.   Eski şehrin yaklaşık 30-35 km uzağında kurulabilecek bu şehirle Haram bölgesinin ulaşımı, hızlı tren ile sağlanmalıdır.
  • Arafat’a intikaller çok hatlı ve çok katlı hızlı trenlerle yapılmalıdır.   Arafat’tan Müzdelife’ye ve oradan da Mina’ya yapılacak intikallerde de bu sistem kullanılabilir. Ancak Cemerat için yürüme yolunun kullanılması gereklidir.  Bu ibadetin mevcut hali ile dikey yapılaşmaya gidilerek daha kolay yapılması mümkündür.
  • Hac hizmetin yerine getirilmesindeki en büyük zorluk, Medine’den Mekke’ye intikaldir.  Aynı sıkıntı, Cidde’den Medine’ye gidişlerde de yaşanmaktadır.  Bu işlem, halen demode olmuş otobüslerle yapılmakta ve çok uzun bir süre almaktadır.   Bu nedenle, Medine-Cidde-Mekke arasında çift hatlı bir hızlı tren sistemi oluşturulmalı ve aşırı eziyet haline dönüşen bu yolculuğun mutlak surette konforlu bir şekilde yapılması sağlanmalıdır. Çünkü bu yolculuk, hac ibadetinin bir parçası değildir.

Bugün bu konularda farklı düşünceler vardır.   Önde gelen bazı şahısların hac yemeği olarak ifade edilen bir toplantıda söylenenlerin çoğunun doğru olmadığı kanaatini taşıyorum.  Bir öneri ilginç geldi. “Mekke şehri altında yeni bir yeraltı şehri oluşturulmalıdır” deniliyor ve bunun bugün Kanada’da yapıldığı ifade ediliyor.   Belki bazı tesislerin yeraltına indirilebilmesi mümkün, ancak bütünüyle şehrin yeraltına alınması teknik yönden mümkün değildir.   Çünkü yapıların içinde kazılarak oluşturulacağı bu bölgedeki kaya birimlerinde ayrışma etkisi çok fazladır ve kaya kütlesi sık süreksizliklerle kesilmiştir.  Ayrıca jeomorfolojik oluşumda bu tip bir yapılaşma için uygun değildir.  Mekke şehri altında kanalizasyon amaçlı olarak açılan tüneller, zemzem suyunun veriminde azalmaya neden olmuştur.  Bu alanın (Haram bölgesi) çok kurcalanması yerine, bu alan dışında yeni bir şehrin oluşturulması daha uygundur ve önerilen alternatife (yeraltı şehri) göre daha ekonomiktir. Dünyada Delhi, İslamabat, Astana gibi yeni şehirler oluşturulmuş olup bu konuda önemli oranda bilgi birikimi mevcuttur.

Şeytan taşlama alanında bu işlemin döner merdivenler ile daha kolay yapılabileceği ifade edilmektedir.  Bu ibadetin yürüyerek yapılmasının daha uygun olacağına inanılmaktadır.    Aynı mantıkla gidilirse, Say ibadetinin de yürüyen merdivenlerle yapılabilirliği tartışılabilir. Ancak bu doğru değildir.  Bu aşamada halen 3 katlı olan Cemerat yolunun yukarıdaki öneriler bölümünde ifade edildiği gibi kat sayısının artırılmasının uygun çözüm olabileceği belirtilmelidir.

Medine’ye giden hacılarımız, diğer hacılardan farklı olarak atalarımızdan bize yadigâr Ambariye istasyonunu ziyaret ederler. Ambariye istasyonu, Osmanlının inşa ettiği ve ülkemizden Hicaz bölgesine kadar uzanan demiryolunun son noktasıdır.  Orayı ziyaretimiz esnasında duygu dolu anlar yaşadık.  Bu istasyonun ve demiryolunun inşası sırasında taş ustalarımız, Peygamber efendimizin rahatsız olmaması için, aynen Yeşil Kubbenin inşasında olduğu gibi çekiçlerinin ağzına keçe sarmışlardır.  Allah'ım, bu ne büyük bir inceliktir. Ne büyük bir milletin torunlarıyız.  Allah hepsinden razı olsun.

Bugün bize düşen görev, ülkemizden Hicaz’a kadar olan bu demiryolu hattının canlandırılmasıdır.  Bu hattın maliyeti, Suudi Arabistan’ın bir yıllık temiz su ihtiyacı için yaptığı arıtma ve enerji harcaması bedelinin yaklaşık 2.5 katıdır.  Suyumuzun da içinde olduğu bir ticari ilişkide ülkemizin bu hattı canlandırabileceği alternatifi önemle dikkate alınmalıdır.

Bu yatırım, ülkemiz için tüm dünyada yankı bulabilecek bir prestij projesi olacaktır. Aynı zamanda havayolu dışında alternatif ulaşım imkânlarının da devreye alınması mümkün olacaktır.  Bu şekilde eskiden olduğu gibi hacılarımız Şanlıurfa’dan başlayıp, Halep, Şam, Kudüs gibi merkezleri de ziyaret etmesi imkânı sağlanmış olacaktır.”

Hocamıza çok teşekkür edelim.   Bize dolu dolu mübarek toprakları, oraların doğal kaynaklarını anlattı. Biz bir gün kendisinden o toprakların insan kaynakları ile ilgili görüşlerini de dinlemek isteriz. Bundan çok zevk alacağımızdan eminin.  Bugün Arafat’taki çadırların rahmetli cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ın diktirdiği ağaçların gölgesinde kurulduğu bilgisini vererek bu bahsi kapatalım.  Selam ve saygılarımla.

Eskişehir Web Tasarım