Başyazılar Ses Bayrağımız - Aralık 2008

Ankara’ya çok sık gelip gittiğimi söylemiştim.  Bunu söylerken, kıraç bir Anadolu kasabasından yarı çarpık bir anakent dönüşen bu şehrimizi çok sevdiğimi ifade edememişsem, düzelterek ve altını çizerek yeniden söylüyorum: Ben, hakikaten bu şehri çok seviyorum. Beni bu şehri çeken asıl etmenin, ona olan derin düşkünlüğüm ve anlatılmaz sevgimin olduğunu tahmin edebiliyorum.  Bu sevgide, belki son çocukluk ve gençlik yıllarımın burada geçmiş olmasının etkisi büyüktür. Belki de uzun yıllar bu şehirde memuriyet yapmış olmamın verdiği mahkûmiyet, bu sevgiyi doğurmuştur.  Neyse, konu bu değil.   Bu yazımızda ben, büyük şair Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın ifadesi ile “ses bayrağım” dediği Türkçemiz üzerinde değerlendirme yapmak istiyorum.   Ankara, vesile.

Ankara’nın Çankaya nüfusuna kayıtlıyım.  Uzun yıllar, Bahçelievler-Emek bölgesinde yaşadım.  Halen çocuklarım bu semtte yaşamaktadırlar.  Burada, alışverişin yoğun olarak yapıldığı ve dolayısıyla işyerlerin yoğun olduğu belli alanlar vardır. Dördüncü ve Yedinci caddeler gibi.  Milli Kütüphanenin güney-batısında yer alan 4.cadde hemen işyerleri ile başlıyor. Caddenin başında, neredeyse Ankara’nın sembolü haline gelen ve adını duyduğum zaman içimi ferahlatan Serender pastanesi var.  Serender, Türkçede  “dört direk üzerindeki oda” anlamına gelmektedir.  Hemen yanında ise, benim Laz hemşerilerimin işlettiği Karadeniz Tavukçusu yer almaktadır. Bunların karşısında ise, adını telaffuz etmekte zorlandığım yeni ifade ile çok sayıda “cafe” var.  “Angora Patisseire”, “Happy Birthday Cafe” bunlardan bazıları.  Onun yanında “Pepper Miller” isimli bir başka işletme. Bir ilan göze batıyor, bu işletmelerin birinde: “Kampanya, Branch 22 YTL”.

Daha batıya gittikçe yabancı isimli pastanelerin, lokantaların olduğunu görüyoruz.  Bunların yanında itibarımızı kurtaran Karacaoğlu Et Lokantası ve Baklavacısı ile buram Anadolu kokan Akçaabat Köftecisinden bahsetmeden geçemeyeceğim.  Cadde üzerinde eczanelerin bir yerinde “Pharmacy” emlakcılarin kapılarında “Real estate” yazılarının olduğunu belirtmeliyim.

Daha başka örnekler, çok can sıkıyor.  Elektrik direklerine ve duraklara “kiralık” ve “satılık” ilanlarının yerine “for rent” ve “for sale” ilanların yapıştırıldığını gördüm. Mühim olan bunların yapıştırılması değil, konuşma dili içine yerleşiyor olması.  Bir gün sabah işe giderken karşımdan gelen yan apartmanın kapıcısına muzipçe sordum. “Burada for sale yazıyor, Şaban Efendi. Bir arkadaşım için kiralık daire lazım.  Fiyatını öğreniver” dedim. Cevabı “Hocam bu daire kiralık değil satılık” oldu.  Sözünü “for rent olursa kiralık olur” diye bilgiççe bitiriverdi.

İşte önemsediğimiz budur.   Sözcüklerin kökünü bilmeden yüklenmiş anlamları ile dilimize yerleşiyor olması, güzel Türkçemizin değişmesi ve dolayısıyla sosyal dokunun zedelenmesi yönünde olumsuz örnekleri teşkil etmektedir.  Dil bilimciler, yabancı dilde akıcı ve etkili bir konuşma için Türkçe anlam yüklemesi yapmadan sözcüklerin kullanılmasını tavsiye etmektedirler. Yabancı dille eğitim yapılmasını savunan biri olarak, sosyal hayatın en önemli öğesi dilimizin özenle korunması gerektiğine inanıyorum. Bilimde ve teknikte rekabet etmek ile kültürel değerleri koruyarak sosyal hayatı idame ettirmek farklı şeylerdir.  Bunları birbiriyle karıştırmamak gereklidir.

Gelelim 7.caddeye. Oradaki durum, daha vahim. “Florist Man”, "Salon Best”, “Dry Cleaning”, Puffy Outlet”, "Sicilya Bristol", "Starbucks Coffee", "Pizza Hut”, “KFC”, “Vadafone”, “De Vip”, "Destiny”, “Cafe Pampeo”, “Pet Veternary Hospital” ve "Collezione”  gibi yabancı veya uydurma kelimelerle dolu işyerleri ve vitrinler. Bunlara daha fazlasını ilave edebilirim.

Ne yazık ki bu tür kelimeler, gittikçe artıyor. Aynı caddede Şamdan ve Seda Pastaneleri, Sim Dondurma ile Çıtır Simit gibi işletmeler, gurumuz olmaya devam ediyor. Benim haftada bir Karadeniz Tavukçusunda veya Akçaabat köftecisinde yemek yemem, Karacaoğlu’nu tercih etmem, yetmiyor.  Çocuklar, Kumru yerine McDoland’ı, King Burger’i, Domino’s’u ve KFC’i tercih edeli, yıllar oldu.

Dilimizi kaybediyoruz. Mümtaz Beğen’in Türkçenin resmî dil olarak kabulünün 718.yıldönümü münasebetiyle büyük devlet adamı Karamanoğlu Mehmet Bey’e ithaf ettiği şiirinde olduğu gibi, konuştuğumuz Türkçenin değerini bilmiyoruz.

 

“Ha deyince olamaz,

Kaybedince bulunmaz,

 Sahip olan aramaz

Dil, dilberden güzeldir”

 

Abdülkadir Karakoç, “Yemin” adlı şiirinde “Türkçe sevdalanan İslam’ca yanan” ifadesi ile Türkçemizin anlam derinlikleri olan bir dil olduğunu vurgulamaya çalışmıştır.  Türkçe, yalnızca konuşma dili değil, ifade zenginliği olan, edebi özellikler arz eden ve nesilden nesile sözle aktarılan metinlere sahip bir dildir. Özetle, sözlü edebiyatı olan nadir dillerden biridir.  Bunu, dağ köylerinde yaşayan yaşlı kadınlarla konuştuğunuz veya çok sevilen bir kişinin arkasından yakılan ağıtı dinlediğiniz zaman çok daha iyi anlıyorsunuz.

Bir şeyi söylemeden geçemeyeceğim. Kısa bir süre önce Kırgızistan’a gittim. Onların konuştuklarını anlamakta güçlük çektim. Çoğu zaman da hiç anlamadım.  Kırgızların konuştuğu bu dil, bizim atalarımızın konuştuğu öz Türkçedir. Benim konuştuğum ise, yaşayan Türkçedir.  Konuştuğumuz bu dil, bu toprakların dilidir. Bu topraklarda yaşayan herkes, bir Amerikan vatandaşının İngilizceyi kullanmakta gösterdiği hassasiyeti taşımalı, ortak bir birikimimiz olan bu dilin kullanılmasında yeterince sadakat göstermeli ve sahip çıkmalıdır. Ziya Gökalp, Yunus sadeliği ile bir şiirinde, konuşulan Türkçeden bahsetmiş ve sanki içinde bulunduğumuz durumu işaret ederek dil birliğinin olmaması halinde neler olabileceğini ifade etmiştir.

“Uydurma söz yapmayız,

Yapma yola sapmayız,

Türkçeleşmiş, Türkçedir;

Eski köke tapmayız.

 

Türklüğün vicdanı bir;

Dini bir, vatanı bir;

Fakat hepsi ayrılır

Olmazsa lisanı bir.”

 

Yaşayan Türkçemizin daha etkili kullanılmasının yolunu aramalıyız.  Konuyla ilgili nelerin yapılabileceğini, önümüzdeki yazılarımızda anlatmaya çalışacağım. Söze Ankara ile başladık, Necip Fazıl üstadı hayırla yâd ederek İstanbul ile bitirelim.

 

“Gecesi sünbül kokan

Türkçesi bülbül kokan

İstanbul,

İstanbul..”

 

HASAN TAHSİN EDEBALİ

Eskişehir Web Tasarım