Başyazılar Kardeşlik Projesi - Kasım 2008

Geçen ay “İnsanın kıymeti” başlıklı yazımızı yayınladıktan sonra, olumlu olumsuz bazı eleştiriler aldık. Tavsiyeler yapıldı ve üstü kapalı ve açık “bu kan durdurulmalı derken ne demek istiyorsunuz” gibi sorgulamalarının yapıldığını gördük.  Bu konularla ilgili görüşlerimizi daha net olarak açıklamaya çalışacağım.   Biliyorsunuz geçen yazımızda, Aktütün karakoluna yapılan saldırıda, bir komutanımızın pişkinliğini eleştirmiştik.  Konuyla ilgili aldığım bir mesajdan bir paragraf aktaracağım ve sonra düşüncelerimi açıklamaya devam edeceğim.

“Bir yanda teneke barakada vatanı savunmak için canını siper eden Anadolu delikanlısı, diğer yanda bayram tatilini lüks otellerde geçiren ve son model lüks spor giyisisi ile golf oynayan bir komutan.  Aziz komutanım, bu ana kuzuları toprağa düşerken, bırak düşmeyi düşme ihtimali varken, sana tatil yapmak haramdır, haram.   Hatta postalını bile çıkarmak uygun düşmez, komutanım. Senin bu dönemde övünç vesilen, ayak parmakların arasındaki pişik, ter kokulu fanilan ve su yüzü görmeyen tenine yapışmış saçların olmalı.   Ben seni bu halinle sever ve sana bu halinle saygı duyarım.”

Bu tür olaylarda duygusal yaklaşımlar çok oluyor. Elbette duygularımızı unutmadan yaşamayı bilelim.  Ancak akılla hareket etmenin de önem arz ettiğini belirtelim.   Ülke olarak kökleri dışarıda olan ve farklı merkezlerden destek bulan, genelde yasal olmayan yollarla finans desteği sağlayan, gerçekte bölgede yaşayan masum ve mazlum insanlarla ilişkisi olmayan bir kalkışma hareketi ile karşı karşıyayız.

Geçmiş yıllarda ülkenin doğu ve güneydoğusunun ihmal edilmiş olduğu doğrudur. Ancak bugün durum böyle değildir.  Devlet, bölgeye, özellikle güneydoğu bölgesine ayrımcı bir yaklaşımla yatırım yapmaya özen gösteriyor, yol yapıyor, yerleşim merkezlerine su getiriyor, alt yapı tesisleri yapıyor. Özetle bölgeyi kolluyor ve bölgedeki insanlara sahip çıkmaya çalışıyor.  Bölgedeki eğitim harcamalarındaki artış, diğer bölgelere göre daha yüksek ve Üniversitelere, batıdakilere göre daha fazla ödenek ayrılıyor.  Bölgede çalışan kamu personeli daha yüksek ücret alıyor. Bu son yılların değişmez bir devlet politikası.  

Ancak geçmiş yıllarda yaşanmış bu ihmal, ülkeyi bölmeye götürecek kadar haklı bir gerekçe değildir.  Sorun varsa ülkenin her bölümünde var.  İstanbul-Ankara otoyolunun hemen kenarında yer alan Kızılcahamam ve Çamlıdere ilçelerine ait köylere kışın çamurdan giremezsiniz.  Ama Bitlis’in Güroymak ilçesinin köy yollarının önemli bir bölümü asfalt. Kayseri Tomarza’nın çoğu köyünden ve büyük yerleşim merkezlerinden, il merkezine haftanın bazı günlerinde ulaşabilirisiniz.  Halbuki Şanlıurfa’nın Bozova, Mardin’in Ömerli ve Diyarbakır’ın Lice gibi ilçelerinde köylerinin büyük bölümümde şehir merkezine her gün ulaşım imkanını bulabilirsiniz.   Isparta’nın Kesme Kasabasına bağlı bazı köylerde hala Ortaçağ şartları hakim iken, “sefaletin hüküm sürdüğü ve unutulmuş bir bölge” olarak lanse edilen Yüksekova ve köylerinde hemen hemen her evin çatısında uydu anteni görürsünüz.

Bu durumda ülkenin batısında, iç Anadolu’sunda yaşayan insanlar da bu kalkışmanın içinde olmalıydı.   Oysaki böyle değil.  Hesabımızı doğru yapalım.  Milliyetçilik esasında etnik kimlikli bir hareketle karşı karşıyayız.  Unutmayalım ki bu hareket dışarıdan destek görüyor.      Ne yapmalıyız? Ana başlıklarla yapılacakları özetleyelim.

  • Masum halk ile terör yapan birbirinden ayrılmalıdır.  Halkı gündüz jandarmanın, gece teröristin insafına bırakmayacak kadar sistemli, güçlü ve şefkatli olalım.
  • Bölgeye halkın refah düzeyini yükseltecek yatırımlar yapılmalıdır.    Suruç, teröre en çok destek veren ilçe olarak bilinir.  Ancak son yıllarda hizmete alınan sulama projesi nedeniyle,  ilçede ve köylerde gençler görülmeye başlanmıştır. 
  • Bölgedeki yatırımlar kısa süre içinde hizmete alınmalıdır.  Örneğin GAP 30 yıldır sürmektedir.  Bu proje için yapılan yatırım, maalesef son 6-7 yıldır en düşük seviyedir.   Ilısu ve Cizre barajları, 20 yıldır yapılamıştır.  Bu görüntü, vatandaşa devletin acz içinde olduğu izlemini vermektedir.
  • Bölgede devlete destek veren kesimlere (aile, grup, sivil toplum örgütü, aşiret gibi) sahip çıkılmalıdır.  Bölge insanı için ahde vefa çok önemli bir değerdir.
  • Sevgi temelinde özellikle gençler arasında bir kardeşlik projesi hayata geçirilmelidir.

Son yıllarda yukarıda sayılan unsurların çoğu yapılamamış, üstelik “devlet kurumları içinde bir çatışma var” anlayışı bölge insanımızda hakim düşünce olarak ortaya çıkmıştır.

Hükümet, sık sık af mahiyetinde uygulamalara yeşil ışık yakmamalıdır.  Bu terör örgütüne hizmet etmektedir.  Terörü bitirip bölge insanı için demokratik taleplerle ilgili istekleri gündeme almak uygun olur.  Aksi halde terör örgütü bunu kendi mücadelesinin bir sonucu gibi lanse eder ve bunda da başarılı olur.  Bölgede çalışan bölge kökenli kamu personelinin kendine verilen Özel Hal Hizmet Tazminatını “ Apo zammı” gibi gördüğü gibi.

Son günlerde davul zurna ile halay çekerek askere gönderdiğimiz vatan evlatlarının acılarını daha sık yaşar olduk.  Ama bölgede ne amaçla mücadele ettiğini bilemeyecek kadar genç evlatlarımızı da kaybediyoruz.  Aklı selim düşünürsek acının derin ve iki taraflı olduğunu görürüz. 

Şu anda bataklıktan yayılan sineklerle uğraştığımızı bilelim.  Maksat, bataklığı kurutmak olmalıdır.  Bunun için de kaynak gerekiyor. Kimse kaynak yok demesin.   Kaynak var.  Bu iş için, enflasyonun birkaç puan yüksek olması pahasına, kaynak bulunabilir. Örneğin özelleştirme gelirlerinin bir bölümü kullanılabilir.

Konuyla ilgili son söz: Ufukta dış kaynaklı bir yumuşama politikası gözüküyor. Fayda edinemezsek durum daha da kötü olur. Aman dikkat! 

 

HASAN TAHSİN EDEBALİ

Eskişehir Web Tasarım