Başyazılar İnsanın Kıymeti - Ekim 2008

Bu ülkede insanın kıymeti yok.  Belki son söylenecek cümleyi en başta söyledik ve söyleyeceklerimizi sınırladık.  Ama doğrusu bu.  Daha genel ifade etmek gerekirse, bizim bildiğimiz Avrasya coğrafyasında batıya doğru gittikçe insan varlığının değeri artarken, doğuya doğru giderseniz bu değer düşüyor. Hatta bir ülke sınırları içinde bile bu farkı görebiliyorsunuz.  Belki bunu söyle özetlemek mümkün: Batılı gelişmiş ülkelerde insan hayatına çok önem verilirken, kalkınmakta olan ve geri kalmış ülkelerde de tam tersi oluyor.  Ülkemiz maalesef ikinci kategori içinde yer alıyor.  Bakın size son iki ay içinde oluşan olaylardan bazılarını sıralayalım.

  • İstanbul Güngören’de patlama ve 17 kişi ölü
  • Mülteci dolu bir geminin Ege denizinde batışı ve 25 kişi ölü
  • Bir kuran-kursu binasının çökmesi ve 18 kız öğrenci ölü
  • Konteynırda havasız kalan mülteciler ve 23 mültecinin ölümü
  • Bayramda trafik kazıları ve 125 kişi ölü
  • Mevsimlik işleri taşıyan kamyonun devrilmesi ve çoğu çocuk 19 kişinin ölümü
  • Freni patlayan kamyonun şarampole yuvarlanması ve 18 kişinin ölümü
  • Sınırda terör ve 17 askerimizin şehit olması

Bu listeyi kabartabiliriz. Basit adli olayları dikkate alarak bir istatistiksel değerlendirme yaparsanız, yukarıda ifade edilen gerekçelerle kaybettiğimiz insanlara yakın bir grubu da kaybettiğimizi söyleyebiliriz. Özetle, bilerek veya bilmeyerek birbirimize acımasızca kıyıyoruz.  Sonuç, iyi değil.

Gelişmiş ülkelerde bu tür olaylar olmuyor mu?  Oradaki gündemi ne oluşturuyor?  ABD, Kanada, İngiltere ve Fransa gibi gelişmiş ülkelerde bu tür olaylar çok nadir karşımıza çıkıyor. Kamuoyunu ilgilendiren olayların yukarıdaki gündemden çok farklı olduğunu söylemek mümkün.  Zaman zaman oralarda da trafik kazası oluyor, ancak bunlar genelde iklim koşullardan kaynaklanıyor ve zincirleme trafik kazası şeklinde gerçekleşiyor. Adli vakalardan dolayı insan ölümleri yok. Müzminleşen bir terör olayı yok. Zaman zaman psikolojik sıkıntıya düşen kişilerin okullarda yaratığı sorunlar var.  Hepsi bu kadar.

Gelişmiş ülkelerde, kamuoyu duyarlı.   Siyasi irade ve bürokrasi, bu hassasiyete önem veriyor.  Bir arkadaşım, 2006 yılında Kanada’da bulunduğu sırada gözlemlediğim bir olayı ve sonuçlarını sizlerle paylaşmıştı: “Montreal şehrini kuzeye bağlayan devlet karayolunun Laval bölgesinde beton köprü tabliyelerinin ayaklardan ayrılarak düşmesi sonucu, trafik kazaları oldu ve dört kişi öldü.  Ülkede yer yerinden oynadı ve ilgili bakan istifa etti.”

Tesadüf bu ya, aynı dönemde Ankara- Konya yolunun Gölbaşı’na yakın bir bölümünde de karayolunda yapılan bir kazı çukuruna, tamamen yetkililerinin ihmali neticesinde bir otomobil düşmüş ve bir aile yok olmuştu.  Bırakınız bakanı, bir şube müdürünün bile yeri değiştirilmedi.    Yalnız trafik mi? Hayır, her konuda böyle. Hain bir saldırı ile 17 canımız toprağa düşerken, yavrularımızı başına kına yakarak kendilerine teslim ettiğimiz komutanımız, Antalya’da golf oynuyor. Ne oldu, hiç.  Toleransı büyük bir milletiz. Bu kötü vasıf maalesef devlet büyüklerimize, siyasetçimize, bürokrasimize yansımış.

Bu ülke değişik dönemlerden geçti. 1980’li yılların başında bu ülkede sokak çatışmalarında ortalama günde 10 kişi öldürülüyordu. Bir kesiklik oldu ve yaklaşık 10 yıl sonra aynı senaryo bir etnik grup merkezli olarak ortaya çıktı, kanlı ve gözyaşı bol bir dönem yaşandı.  Bu dönem, yaklaşık 20 yıldan beri sürüyor. Son günlerde yine ortalaması yüksek ölümlü günleri yaşamaya devam ediyoruz.  “Kanlı ve gözyaşı bol günlere alıştırıldık mı acaba ?” diye kendi kendime sormadan edemiyorum. 

Gelişmiş ülkelerde kamuoyu neyi tartışıyor, söyleyeyim.  Doğal hayatı korunma planını, dağdaki kurtların yaşatılması çalışmalarını, kutup ayılarının sorunlarını ve göstermelikte olsa Afrika’daki aç insanlara yardımı.  Bu gündeme özenilir mi, bilemem ama bize düşen acil görev akan kanın durdurulmasıdır.  Bunun üzerinde düşünmek gerekir.

Hoşça kalın.

 

HASAN TAHSİN EDEBALİ

Eskişehir Web Tasarım